Bu ağaç da “yürüyen palmiye” 'Socratea exorrhiza' da denir.
Socratea exorrhiza, tropikal Orta ve Güney Amerika'nın yağmur ormanlarına özgü bir palmiye ağacıdır. Ağacın, kökleri gitmek istediği yönde büyüterek ve ardından eski köklerin havaya yükselip ölmesine izin vererek, gölgeden güneş ışığına “yürüdüğü” iddia ediliyor. Bazıları sürecin birkaç yıl sürdüğünü söylese de bir paleobiyolog, ağacın günde iki ila üç santimetre hareket ettiğini öne sürüyor.
Yürüyen palmiye ağacının hikayesi yıllardır yağmur ormanı rehberleri tarafından paylaşılıyor. Bilimde ilk kez 1980'de John H. Bodley tarafından önerildi.
Tropikal Biyoloji ve Koruma Derneği'nin bir dergisinde Dr. Bodley, başka bir ağacın fidenin üzerine düşüp onu devirmesi durumunda palmiye ağacının köklerini çimlenme noktasından “uzaklaşmak” için kullandığını bildirdi. Bu sayede ağaç, olgunlaşmamış avuç içi için büyük tehlike oluşturan engellerden uzaklaşabilir.
Yakın zamanda Bratisla'daki Slovak Bilimler Akademisi Yer Bilimleri Enstitüsü'nden paleobiyolog Peter Vrsansky bu fenomeni ilk elden gözlemlediğini söylüyor. Ancak diğer bilim insanları yürüyen palmiye ağacının bir efsane olduğu konusunda ısrar ediyor. Biyolog Gerardo Avalos, Socratea exorrhiza hakkında ayrıntılı bir çalışma yayınladı ve ağacın kökleri hareket etmediği için yürüyemediğini gözlemledi.
Kökleri yeraltında tamamen gizli olan diğer ağaçların aksine, yürüyen palmiye ağacı yerden birkaç metre yüksekte tabandan dışarı doğru büyüyen daha uzun bir kök sistemine sahiptir. Zamanla toprak aşındıkça bu köklerin bir kısmı ölür ve yeni kökler oluşur.
Bu kökler gerçekten ağacı hareket ettiriyor mu? Ne yazık ki Avalos'unki gibi çalışmalar ağaçların yerinde kaldığını gösteriyor.
Bilim adamları yürüyen avuç içi ve onun eşsiz kök sistemini incelemeye devam ediyor. Bazıları köklerin ağacın bataklık bölgelerde daha dayanıklı olmasını sağladığına inanıyor. Diğerleri, daha uzun boylu köklerin, sapın çapını arttırmaya gerek kalmadan avuç içi ışığa ulaşmak için daha uzun boylu büyümesine izin verdiğini, dolayısıyla yeraltı köklerine diğer avuç içlerine göre daha az biyokütle yatırımı yaptığını öne sürüyor. Elbette bu teorilerin hiçbiri doğrulanmadı.